Yeşil Sol parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Kılıçgün Uçar, “Toplumu demir kafese alan katı ulus-devlet mantığı yerine toplumsal çeşitlilikleri zenginlik olarak gören, yurttaşlığın ve ulusun demokratik bir biçimde tanımlandığı, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve ekolojik bir toplum modeline dayanan yeni bir toplumsal sözleşmenin kolektif inşası tüm ezilen kesimler açısından hayatidir. Bu anayasa gerçekten kim veya kimler için yapılıyor” dedi.
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın, milletvekillerimizin katılımıyla yeni yasama döneminin açılışı ve anayasa tartışmalarına ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:
“Bugün sabah saatlerinde yaşanan saldırıyı kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek isterim. Demokratik siyasetin yürütücüleri olarak bu ülkede bilindiği gibi şiddetin her türlüsünün zemin bulmadığı, barışın ve huzurun tesis edilebildiği bir ülkenin mücadelesini verdik, vermeye devam edeceğiz. Meclis de bu yükümlülük altındadır.
“İktidar adaletsizliği ve hukuksuzluk rejimini kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır”
Savaş ikliminin dört bir yanı sardığı ve anti demokratik uygulamaların toplumu nefessiz bıraktığı bu süreçte siyasi iktidar, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek yerine adaletsizliği ve hukuksuzluk rejimini kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Bugün ülkede ve dünyada hemfikir olunan husus şudur ki; bu temel sorunların başında Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizlerin başat nedeni Kürt meselesinin çözümsüzlüğü siyasetidir. İnkâra gelmez bu hakikat, iktidar tarafından içi boş hamasi söylemler ve yaşanmış yüzyılın muhasebesini reddeden, geleceğin barışını reddeden politikalarda ısrar ile varlığını sürdürmektedir.
“Kürt meselesi çözümsüz bırakıldıkça Türkiye halkları bedelini ağır ödemekte”
Değerli Türkiye halkları, siyasi iktidarın bir zamanlar çözeceğini iddia ettiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sorunun çözümü için gerekirse baldıran zehri içebileceğini” ama şimdilerde yok saydığı Kürt meselesi çözümsüz bırakıldıkça Türkiye halkları bunun bedelini her geçen gün daha ağır ödemektedir. Şiddet ve çatışma ortamı devam ettikçe yoksulluk katlanarak artıyor, savaşa yatırılan bütçe ile soframızdan ekmeğimiz çalınıyor, dışa bağımlı ekonomi belimizi büküyor, devlet içinde çeteleşmeler yaşanıyor, hukuksuzluk ve adaletsizlik her alanın sistemsel kuralı haline geliyor.
“Adalet Bakanlığı bağlayıcı muhatap olarak açıklama yapmak zorundadır”
Adalet Bakanlığı, bağlayıcı muhatap olarak açıklama yapmak zorundadır. Fakat açıklama yapmak yerine “tecrit yok” demektedir.. Yok dediği tecridi ise bugün dünya kamuoyu tartışıyor. Türkiye’de 29 baroya kayıtlı 775 Avukat Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına görüşme için başvuruda bulundu. Bunun dışında sadece 2022 yılında, dünyada 30’un üzerinde ülkeden 2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirip görüşme talebinde bulundu. Evet, dünyada Adalet Bakanlığına başvuru var, CPT’ye başvuru var. Konuyu tüm dünya gündemine almışken Türkiye yok diyor! Dahası artık “tecrit var” demeye dahi derhal soruşturmalar açılıyor. Her yerde her şekilde karşımıza çıkan tecrit, yeni rejimin hukuksuzluğu olarak cezaevlerinden gündelik yaşama kadar, her yerde, demokratik taleplerin, demokratik itirazların ve demokratik kamuoyunun önüne çıkarılmaya devam ediliyor.
“Gezi Davasında verilen kararlar her yönüyle yok hükmündedir”
Çok değil daha 2 gün önce, Türkiye’de her kesimin, tüm halkların ortak savunduğu, bu iktidarın hukuksuzluklarına, yolsuzluklarına ve adaletsizliğine karşı eşit, özgür ve ortak yaşam ideali ile yan yana gelindiği Gezi Direnişi sonrası başlatılan Gezi Davasında verilen kararlar her yönüyle yok hükmündedir. Çünkü ortak yaşam ideali, eşitlik talebi meşrudur, yok edilemez. Aynı şekilde Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi hukukun askıya alınarak yürütülen bu davalar, verilen cezalar; ülkenin yeni düzeni olarak uygulanan tecrit rejiminin karakterinden bağımsız ele alınamaz.
“Yeni anayasa kimler için yapılıyor”
Toplumu demir kafese alan katı ulus-devlet mantığı yerine toplumsal çeşitlilikleri zenginlik olarak gören, yurttaşlığın ve ulusun demokratik bir biçimde tanımlandığı, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve ekolojik bir toplum modeline dayanan yeni bir toplumsal sözleşmenin kolektif inşası tüm ezilen kesimler açısından hayatidir. Şimdi yeni bir anayasa tartışması gündemdedir. Burada şimdi sormak gerekiyor: Bu anayasa gerçekten kim veya kimler için yapılıyor?”